tracert
arp -a Cache deki iplerin mac çözümlemesini gösterir
netstat
net use
net user
net view
net share
ping
pathping - routerlar üzerinden geçen verinin kayba uğayıp uğamadığı kontrol edilir
ipconfig - ip adresini gösterir
ping 192.168.0.2 ===> ip deki diger bilgisayara ufak veri paketleri gönderip, alarak baglantiyi test eder
ping client98
ping -a 192.168.0.2 ===> ip deki diger bilgisayara ufak veri paketleri gönderip, alarak baglantiyi test eder. "-a" parametresi ile ipdeki bilgisayarin adresi görüntülenir.
ping -a -n 20 192.168.0.2 ===> -n parametresinin yanindaki deger kadar veri paketleri gönderilirilerek test edilir.
pathping ===> bu komut sayesinde routerlar üzeriden geçen verinin kayba uğayıp uğamadığı kontrol edilir.
ipconfig ===> bilgisayarin agdaki ip adresini gösterir.
ipconfig /all ===> bilgisayarin agdaki ip adresini ve bir çok ekstrayi gösterir.
ipconfig /all >egemen.txt ===> dökülen tüm bilgiyi egemen.txt dosyası içine atar.
ipconfig /release ===> bilgisayarin agdaki ipsini birakir
ipconfig /renew ===> bilgisayarin agdaki ipsini yeniler. yenileme islemi sirasinda ilk önce "release" , sonra "renew" islemi uygulanir
ipconfig /registerdns ===> bilgisayarı adını ve ipsini DNS e kaydetmek için kullanılır.
ipconfig /flushdns ===> Dns clientların cache belleklerinde tuttukları isim ve ip adres eşleşmelerine ait bilgileri siler,Cache belleği boşaltır.(Sorun Çözmek için kullanılır)
ipconfig /displaydns ===> Eğer kullandığınız bilgisayar aynı zamanda bir DNS client'ı ise, DNS Cache belleğinde bulunan IP adresleri ve onlara ait olan DNS isimlerinin gösterilmesini sağlar.
arp -a ===> cache deki ip çözümlesini gösterir. cache eger 2 dk içinde yeni bir ip çözümlemesi olmazsa kendini temizler. eger 2 dk içinde yenilenirse 10 dk daha tutulur.
arp -a 192.168.0.2 ===>
arp -s 192.168.0.2 00-02-44-12-24-ad ===> ip çözümlemesi içinde, ip si verilen bilgisayarin "mac" adresini sabitler. cache de sürekli kalir, silinmez.
-
net use ===> bilgisayardaki map leri gösterir.
net use h: \\client98\c ===> client 98 bilgisayarin C sini H olarak map eder.
net use h: \\192.168.0.2\c$ ===> ipsi verilen bilgisayarin gizli admin sharini h olarak map eder.
net use /delete h: ===> h mapped drive i siler.
net use lpt1: \\server\ibm /persistent ===> kalıcı printer bağlantısı sağlar.
netstat ===> bilgisayara yapilan baglantilari gösterir.
nbtstat ===> TCP/IP üzerinde NetBIOS API ile ilgili verilerin gösterilmesini sağlar.Netbios isim tablosunun hem kullandığınız(local) bilgisayar için hemde network üstündeki diğer bilgisayarlar(remote) için gösterilmesini sağlar.
nbtstat -RR ===> Eğer komutu bir WINS client üzerinde çalıştırıyorsanız, WINS Client'ı WINS server üzerinde yer alan kendine it kayıtları önce silecek; sonra tekrar kayıt ettirecektir.(Sorun çözmek için kullanılır)
(daha fazla bilgi için Murat Bayraktar ın MCSE kitabına bak)
tracert 131.107.10.1 ===> Bu komut sayesinde, farklı TTL süreleri kullanılarak aynı hedefe ICMP paketleri gönderilir.Bu sayede, bilgisayarınızdan bir başka hedef noktaya ulaşırken, paketlerimizin hangi yolları takip ettiği kontrol edilir.
Bu komut ile hedef bilgisayar ve sizin aranızdaki en yakın ve en kısa yolu belirleyen router ların bir listesi gösterilmiş olur.
tracert [-d][-h Maksimum Hop sayısı][-J Hot Listesi][-w Timeout Süresi][Hedef isim]
(daha fazla bilgi için Murat Bayraktar ın MCSE kitabına bak)
route print ===> Routing table döker.
net helpmsg 52 ===> hata kod larının açıklamasını döker.
net view ===>
net view \\192.168.0.2 ===> ip si yazilmis bilgisayarin paylastirilmis nesnelerini gösterir.
net view \\client98 ===> ismi yazilmis bilgisayarin paylastirilmis nesnelerini gösterir.
net share ===> bilgisayardaki paylaştırılmış sürücü ve klasörleri gösterir.
net share hoop=f:\hoop ===> f sürücüsünde oluşturduğumuz hoop klasörünü yine aynı isimle share eder.
hostname ===> bilgisayarin ismini gösterir.
%username% ===> bilgisayari logon olan kullanici ismidir.
%systemroot% ===> isletim sisteminin kuruldugu klasördür.
%userprofile% ===>
net time \\192.168.0.2 ===> ip si girilmis olan bilgisayarin tarih ve saatini gösterir.
net time \\client98 ===> ismi girilmis olan bilgisayarin tarih ve saatini gösterir.
net time \\client98 /set /y ===> ismi verilmis bilgisayarin tarih ve saatine göre, kullandigimiz makineyi ayarlar.
convert c: /fs:ntfs ===> C sürücüsünü NTFS sisteme dönüstürür. Içindeki bilgiler silinmez.
net help command ===> net komutuna bagli tüm komutlarin açiklamasini görüntüler.
secedit /refreshpolicy user_policy ===> Poliçelerde yapılan değişikliklerin kullanıcı bazında hemen devreye girmesi için kullanılır
secedit /refreshpolicy machine_policy ===> Poliçelerde yapılan değişikliklerin bilgisayar bazında hemen devreye girmesi için kullanılır
secedit /refreshpolicy user_policy /enforce ===> Poliçe değişikliklerinin hemen devreye girmesi için zorlar.
secedit /refreshpolicy machine_policy /enforce ==> Poliçe değişikliklerinin hemen devreye girmesi için zorlar.
nslookup ===> DNS in doğru düzgün çalışıp çalışmadığını kontrol eder.
nslookup komutu girilir ve ardından:
ls -t SRV mcseankara.com (SRV kayıtlarını kotrol eder)
ls -t SRV mcseankara.com > egemen.txt (SRV kayıtlarını egemen.txt dosyasının içine atar ve bu 24 kayıt olmalı)
192.168.0.1 (reverse lookup ın çalışıp çalışmadığını kontrol eder)
egemen.mcseankara.com (forward lookup ın çalışıp çalışmadığını kontrol eder)
exit ile çıkılır.
dcpromo ===>active directory manuel kurulumu için kullanılır
dcpromo /answer:c:\promotec.txt ===>active directory otomatik kurulumu için kullanılır
csvde -i -f ekle.txt ===> active drirectory içine ekle.txt içinden sadece kullanıcı ekler (virgül ile ayrılmış)
ldifde -i -f ekle.txt ===> active drirectory içine ekle.txt içinden kullanıcı ekler, siler, düzeltir (satır ile ayrılmış)
csvde -f egemen.txt ===> active directory kaydını egemen.txt dosyasına virgülle ayrılmış şekilde döker
ldifde -f egemen.txt ===> active directory kaydını egemen.txt dosyasına satır satır ayrılmış şekilde döker
jetpack dhcp.mdb temp.mdb ===> DHCP veritabanını indexler, düzenler, boş astırları kaldırır, ufaltır,(komutu kullanmadan önce DHCP servisini durdurmalısınız)
netsh ===> Bu komut sayesinde DHCP,WINS,DNS serverları komut satırından yönetebiliyorsunuz.
netsh> help ===> nasıl kullanacağınız hakkında buradan bilgi alabilirsiniz
terminal server yüklü bilgisayarda mode "excute mode" olarak değişir. Program yükletmez.
run > change user /install (install mode devreye girer)
run > change user /execute (execute mode devreye girer)
Aklıma gelenleri - Yada Bulduklarımı paylaşacağım sıradan bir şey olacak. Ne kadar devam ederim bende bilmiyorum :)
16 Ekim 2009
Avatar
Şimdiye kadar gözüme çarpmadı ama yeni fark ettim. Avatar sözcüğünü sıkça kullanıyoruz anlamını kaç kişi biliyor bilmiyorum asıl anlamı kısaca Hint mitolojisinde tanrının yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir. Bunun yerine başka bir şey kullansak Misal simge yada resim diyebiliriz.
avatar tanrının insan bedeninde vücut bulması tr
avatar hint mitolojisinde bir tanrının özellikle vishnu'nun dünyevi enkarnasyonu Mitoloji en
avatar Hindu mitolojisinde bir tanrının insan veya hayvan şeklinde yeryüzüne inmesi tr
avatar Hint Tanrı tr
avatar internette bir kullanıcıyı tanımlamaya yarayan grafik çizim/resim Bilgisayar - "Genellikte forum ortamlarında her kullanıcının kendine özgü bir avatarı, küçük resmi vardır" ry
avatar kişiyi simgeleyen resim veya simge Bilgisayar
http://www.seslisozluk.com/?word=avatar&sbT=Search&ssQBy=0
Avatar, Hint mitolojisine göre tanrıların yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir. Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatarlar, hikâyelere konu olmuştur. Jetix'te yayınlanan Oban Star Racer adlı çizgi filmindeki gibi avatarlar bazı eski dinlerde inanılan tanrıların değişik bir şekil veya maddenin içine girerek görünmesidir. Bir tane daha avatarlarla ilgili anime vardır.
Adı Avatar The Last Airbender'dir .Yayınlanan üç kitabı da binlerce hayran kitlesine ulaşmıştır.Ancak Avatar bir hinduzim sembolü olduğu için çizgifilminde de hata yapılmaması gerektiğinden gerçek Şintoizm dini ele alınmıştır.Bu dinde tabiat kuvvetlerine ve atalara tapma vardır.Kısacası Avatar çizgifilmi gerçek bir dinden esinlenilmiştir
Kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Avatar
AVATAR
Brahmancılık inanışında, tanrı Vişnu’nun, evrensel oluşumun sonlarına doğru, ruh durumundan madde durumuna geçerek tam bir yetkinlikle Dünya’ya onuncu ve son gelişi.
Eski Hint inançlarına göre Vişnu, bir düzensizlik döneminde insanları kurtarma amacıyla dokuz kez Dünya’ya iner.
Her gelişinde başka bir kılık ve ad alır.
Yine her inişinde, bir öncekinden daha az kusurlu ve yetkin bir nitelik taşır.
Ancak dokuzuncu ve sonuncu inişinde tam bir yetkinliğe ulaşamaz.
Bu nedenle Vişnu, bir kez daha ve tam yetkinlikle ineceğine inanılır.
Bu geliş, “evrensel oluşum”un sonlarına doğru olacak ve Vişnu bu kez “Avatar” adını alacaktır.
kaynak : http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=538678
avatar tanrının insan bedeninde vücut bulması tr
avatar hint mitolojisinde bir tanrının özellikle vishnu'nun dünyevi enkarnasyonu Mitoloji en
avatar Hindu mitolojisinde bir tanrının insan veya hayvan şeklinde yeryüzüne inmesi tr
avatar Hint Tanrı tr
avatar internette bir kullanıcıyı tanımlamaya yarayan grafik çizim/resim Bilgisayar - "Genellikte forum ortamlarında her kullanıcının kendine özgü bir avatarı, küçük resmi vardır" ry
avatar kişiyi simgeleyen resim veya simge Bilgisayar
http://www.seslisozluk.com/?word=avatar&sbT=Search&ssQBy=0
Avatar, Hint mitolojisine göre tanrıların yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir. Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatarlar, hikâyelere konu olmuştur. Jetix'te yayınlanan Oban Star Racer adlı çizgi filmindeki gibi avatarlar bazı eski dinlerde inanılan tanrıların değişik bir şekil veya maddenin içine girerek görünmesidir. Bir tane daha avatarlarla ilgili anime vardır.
Adı Avatar The Last Airbender'dir .Yayınlanan üç kitabı da binlerce hayran kitlesine ulaşmıştır.Ancak Avatar bir hinduzim sembolü olduğu için çizgifilminde de hata yapılmaması gerektiğinden gerçek Şintoizm dini ele alınmıştır.Bu dinde tabiat kuvvetlerine ve atalara tapma vardır.Kısacası Avatar çizgifilmi gerçek bir dinden esinlenilmiştir
Kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Avatar
AVATAR
Brahmancılık inanışında, tanrı Vişnu’nun, evrensel oluşumun sonlarına doğru, ruh durumundan madde durumuna geçerek tam bir yetkinlikle Dünya’ya onuncu ve son gelişi.
Eski Hint inançlarına göre Vişnu, bir düzensizlik döneminde insanları kurtarma amacıyla dokuz kez Dünya’ya iner.
Her gelişinde başka bir kılık ve ad alır.
Yine her inişinde, bir öncekinden daha az kusurlu ve yetkin bir nitelik taşır.
Ancak dokuzuncu ve sonuncu inişinde tam bir yetkinliğe ulaşamaz.
Bu nedenle Vişnu, bir kez daha ve tam yetkinlikle ineceğine inanılır.
Bu geliş, “evrensel oluşum”un sonlarına doğru olacak ve Vişnu bu kez “Avatar” adını alacaktır.
kaynak : http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=538678
Çok yalnızım.
Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin: Allah’ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin: Allah bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: Allah’tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah’ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden ’İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var’ dedim.
Sen de’Allah kuluna yetmez mi?’ (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.
Kendi kendime dedim: Allah’ım seni çok seviyorum.
Dedin: Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin: Allah’ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin: Allah bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: Allah’tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah’ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden ’İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var’ dedim.
Sen de’Allah kuluna yetmez mi?’ (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.
Kendi kendime dedim: Allah’ım seni çok seviyorum.
Masum olmayan sevmeler
MASUM OLMAYAN SEVMELER
"EĞER SENDEN yüz çevirecek olurlarsa, de ki: ALLAH bana yeter." -Tevbe, 9:129
"Biz insanları her zaman sınarız." -Mü’minûn, 23:30
BÜYÜLÜ AŞKLAR PEŞİNDE koşuyordum. Aşkın sihri içinde kaybolup gitmek, erimek, yok olmak istiyordum.
‘Bir insan’ı saatlerce düşünmenin, onu dünyamın içine alıp orada hep canlı tutmanın aşkıyla yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığıma katmaya çabalıyordum. Bir kere yetmiyordu. Yaşam boyu zihnimde ve hayallerimde
kimbilir kaç aşk yaşadım, kaç kişiyi sevmeyi hayal ettim, kaç kişi için sanal dünyalar kurdum, kurduklarımı yıktım, yıkıntıların altında kaldım. Kurgular sınırsızdı. Zihin alabildiğine kurgular kurguluyor, insanın kalbi sevgiye
hiç doymuyor, hiç "Beni daha çok sevme ne olur" demiyor, hep ‘daha çok’un peşinde oluyordu. Sevgi dur-durak bilmiyordu. Peşi sıra sürüklüyor, dünyanın ve dünyamın rengini belirliyordu.
Aşık olunmanın büyülü havası çok çekiciydi. Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandı. Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutunduğum bir daldı. Kendi başına olduğumu anladığım an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerime çöküyor, yaşamak için bir neden kalmıyordu. Sancıları kesen ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdi aşk. Sebeb-i hayat olmadan yaşamak imkânsızdı. İşte o an aşk imdada yetişiyordu. Yaşamda birisi olsun isteniyordu. Yalnızca ve yalnızca ona "Düşlerimde sen varsın. Dünyamda tek olan sensin" diyebileceğimiz
biri. O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde kalbimiz çarpsın, heyecanımız ortaya çıksın. Ona özel biri olduğunu hissettirmek isterdim. "Yalnız senden etkileniyorum. Sana hissettiğim duygular çok özel"
diyebileceğim; ondan da "Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular hissediyorum" sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum. Yalnızca benim dünyama ait olacak biri. Bunu söylediğimde dünya değişiyordu.
Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor, renkleniyordu. Biliyordunuz ki şimdi o sizi düşünüyor. Onun zihninde siz varsınız. O size bağlı. Size değer veriyor. Yaşamı için bir anlam ifade ediyordunuz. İçinizde hisssettiğiniz ‘hiçlik’ silinip
gidiyordu. Varlığınız tanınıyor, biliniyor, değerli bulunuyordu. Artık vardınız.
Birisi bana âşık olduğunu söylediğinde âşık olan ve olunan kişiyi kıskanır, olan ve olunan olmak isterdim. Bana hayatı ele geçirmiş biri gibi gelirdi bu insanlar. Yokluğun önü kesilmiş, hiçliğin önemi kalmamış, tutunacak bir dal bulunmuştu.
Ben ise boşluğun içinde yol alıp giden biri gibiydim.
Artık sevilen ve sevenleri kıskanmıyorum. Bu ne karşılıksız aşklarımdan, ne de terkedilip gitmelerden. Birinci elden dinlediğim yüzlerce aşk hikâyesinden. Eğer aşk kendi başına insana mutluluk ve huzur getirseydi, gezegen yüzeyinden
acı, elem, keder silinir giderdi. Ben bunun tersini gördüm. Aşkı, âşık oldukları için acı çeken yüzlerce insanın kendisinden dinledim Yüzlerce kişi aşk hikâyelerinin acıyla sonlandığını anlattı hep. Aşk ardından acı bırakıyordu. Bir yerde bir yanlışlık
olmalıydı.
Artık aşka güvenmiyorum. Artık sevilen ve seven insanları kıskanmıyorum. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak yoruyor. Hatta âşık olmak korkutuyor.
Âşık olmanın bir başkasını sevmek olduğunu sanırdım. Aşkla, sevmek ve sevilmekle, yaşamın ağırlığının yok olacağını sanırdım. Ama artık aşka güvenmiyorum. Sevmek ve sevilmenin, âşık olmak ve olunmanın kendisi hayat kadar ağır. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak duygularımıza oturan yorucu bir yük.
Yıllardır sevme ve sevilme çabaları ile yoruldum. Kendi sorunumu kendimde hiç farkedemedim. Sevme ve sevilmede ne hata vardı ki? Sonra bu insanın elinde de değildi. Ben masum bir duygunun peşindeydim. Sevme ve sevilme yanlış
bir duygu olamazdı. Ama niye yanında acıyı taşıyordu? Niye yoruyordu insanı? Niye her zaman istediğinizi elde edemiyordunuz? Masumca sevgiler neden karşılık bulmuyordu? Bulunan karşılıklar neden bir köpüğün ömründen daha kısaydı? Yıllarca kimbilir kaç kere yaşamıştım. Sevmek istediklerim beni sevmemiş, beni sevmek isteyenleri ben sevmemiştim. Ne onları çözebildim, ne de kendimi. Yine de sevgiye olan güvenim hep devam etti.
Sevgiye ve aşka karşı ilk düş kırıklığı bana aşk hikayelerini, sevgilerini anlatan ve ayrılık yaşayan insanları dinledikten sonra oluştu. Sevgilerinin hikâyelerini dinledikçe, gördüm ki, aslında bu benim hikâyemdi. Anlatılan her sözcük, her
cümle ve her vurguda sevgideki çıkmazlarımı gördüm. Sanki benim yerime konuşuyorlardı. Bu onların hikâyesi değildi. Bu ‘bizim’ hikâyemizdi. Bu onların çıkmazı değildi. Bu ‘bizim’ çıkmazımızdı.
Âşık olan birine, aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır. Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim. Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından o can alıcı soruyu sorarım. "Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor?" Verilen cevaplar beni hep şaşırtıyordu. Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu? Bir insan nasıl oluyor da karşıdakini böylesine yüceltebiliyordu. Ve ben nasıl olmuştu da bunların benzerini yaşamıştım.
Cevaplar şöyle başlıyordu: "O benim herşeyim"di. "Onsuz yapamayacağım. O yaşamımdaki tek destekti. Yaşamım onunla anlam kazanıyordu. Onu kaybettikten sonra herşeyimi kaybettim. Dünyada sahip olduğum hiçbir şey kalmadı. Kendimi tek başıma hissediyorum. Issız bir evrende yaşıyorum. Yaşıyorum da denemez aslında. Çünkü yaşamımın anlamı elimden alındı."
Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda herşeyim, onsuzluk, anlam kelimeleri zihnimde uçuşur durur. "Herşeyimdi." Şaşırtıcı bir ifade. Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. "Onsuz yapamam." Bir yalanı ifade etmiyor muydu bu cümle? Onunla mı dünyaya gelmiştik?. Varlığımızı yokluğun karanlığından varlık âlemine taşıyan o muydu? "Hayatımın anlamı kalmadı" ise anlamsız bir cümleydi. Varoluşumuza katkısı olmayan bir insan, nasıl hayatın anlamı olabilirdi?. Bunlar hayatım boyu yaptığım sevgi yanlışlarıydı. Bu tanımlamalar insan üstü tanımlamalardı. Hiçbirimiz bu yükü kaldıramazdık. Ne hiçbir şey herşeyimiz olabilir, ne bir şeyin herşeyi olabilirdik .
Verilen cevaplar benim cevaplarımdı. Yıllardır kendi cevabımın da bu olduğunu hiç farketmeden yaşamıştım. Yıllardır yalanlarla yaşamıştım. Sevdiğimi söylerken sevdiğimi ve sevgimi kullanmıştım. Beni sevdiğini söyleyenler, beni ve sevgilerini kullanmışlardı aslında. Birbirimize neler söylememiş, neler yazmamıştık. İnanmadığımız şeyleri ekleyerek.Hissetmediğimiz şeyleri ekleyerek. Bir hissediyorsak on yazıyorduk. Onu etkilemeye çalışıyorduk. Ve onun tarafından
böylelikle etkilenmek istiyorduk. Onu kendimize bağlamaya uğraşıyorduk. Onun bize tapınmasını bekliyorduk. Biz olmadan yapamasın diyerek. Sevgiyi kullanıyordum. Hayran bırakılmak için, "Sana hayranım" diyordum. Yalan!
Aslında, "Bana hayran ol ne olur" demeye geliyordu sözlerim..
Bunlar masum olmayan sevmelerdi. Çünkü sevginin etrafını yalanlar örüyordu. Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk. Çünkü ihtimaldir ki, o da bizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk.
Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için "Sen hayatımdaki en anlamlı şeysin. Sen beni hayata bağlayansın. Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak. Sen benim herşeyimsin" demesi narsizmimizi okşuyordu. Benliğimiz bundan çok hoşnut kalıyor, sanki tapınılmak hoşumuza gidiyordu. Bir ikonun önünde diz çökülmesi gibi, önümüzde diz çökülmesi hoşumuza gidiyordu. İşte burada yalan söylüyorduk. Seviyoruz derken sevgiyi kullanıyorduk. Hayır, tapınılmak istemek gibi birşeydi bu. Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmede etkili olmadığımız bir varlığın nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki?
Tüm çabalarım, tüm çabalarımız "Bana değerli olduğumu hissettir" mesajı taşıyordu. "Ona değer verdim, çünkü bu, o insandan değer bulma arayışımdı." Bir hastamın yaptığı bu itirafı hayatımda hiç yapamadım. Ben habire "Seni seviyorum" yalanını söylüyordum. Ya da "Sana değer veriyorum" yalanı ile avunuyor ve avutuyordum.
Bir hastam vardı. Babası ölünce bana gelmişti. Onu çok sevdiğini anlatıyordu. Onun hayatındaki değerinden söz ediyor, acısını dile getiriyordu. Konuşmasının bir yerinde ona çok kızdığını söyledi. "Tam ona ihtiyacım olduğu bir dönemde bizi bırakıp gitti" dedi. Ona olan acıma hissim gitmişti. Sevgideki yalancılık bir başka
şekilde kendini gösteriyordu. "Bizi bırakıp gitti"de bir menfaatçılık vardı. Sanki ölmek onun elinde imiş, zamanını o belirleyebilirmiş gibi. Ölen baba umurunda bile değildi. Baba öldüğü için belki de mutluydu, huzurluydu. Dünyanın zorluklarından kurtulmuş, ruhu bedeninin ağırlığından sıyrılmıştı. Nefsin özelliği
olsa gerekti. Önce kendini düşünüyordu. İrkilmiştim. Sevilmeye olan inancım bir kere daha darbe almıştı. Burada kalmadım. Bunu kendime uyarlamalıydım.
Hayatta en çok ilişki halinde olduğum, en çok zamanımı beraber geçirdiğim hastalarımı düşündüm. Onlar tarafından sevildiğimi, değer verildiğimi, saygı gördüğümü, onlar için birşey ifade ettiğimi biliyordum. Onlara elimden geleni yapıyor, mesleği en iyi şekilde icra etmek için uğraşıp duruyordum. Bu uğraşılarımın farkına onlar da varıyor ve bunu takdir ediyorlardı. Bir gün bir sınama yapmaya karar verdim. Ama bu sınamadan onların haberi olmayacaktı. Kendimi bir an için ölmüş olarak hayal ettim. Bir tabutun içindeyim. Oradan alınıp mezara götürülüyorum. Yalnızım. Yanımda kimse yok. Üzerime toprak örtülüyor. Sorgu melekleri geliyor. Sorularını soruyorlar. Yardım alacağım, danışacağım hiç kimsem yok. Nasıl doğmuşsam, öylesine yalnızım. Beni seven insanlar cenazeme gelmiş. Hastalarım üzgün ve mutsuz. Çoğunun zihnindeki düşünce "Bizi bırakıp gittin doktor. Biz şimdi ne yapacağız?" Beni düşünen yoktu. Kabirde ne yaptığımı, sorgu
meleklerine ne cevap verdiğimi merak eden de olmayacaktı. Bunu merak edecekler on-onbeş kişiyi aşmayacaktı. Gerisi kendini düşünecek ve yalnız bırakıldıklarına hayıflanacaklardı.
Yıkıldım. Sevgi üzerime çöktü. Sevgi ile kurguladıklarımın yıkıntıları üzerime çöktü. Sevilen ben değildim. İnsanlar önce kendi nefislerini seviyorlardı. Kendileri için seviyorlardı. Kendi menfaatleri için. Artık sınanmamış sevgilere güvenmiyordum.
Birisini sevdiğimi anladığımda onu sevmediğimi anlamam ilk düş kırıklığımdı. Birisi tarafından sevildiğimde sevilenin ben olmadığını anlamam ikinci düş kırıklığı olmuştu. Sevdiğim şeyleri severken, ondaki özellikleri seviyordum. Güzelliği seviyordum, ondaki meziyetleri, yetenekleri, kemali, iyiliği, ihsanı, cömertliği
seviyordum. Birisi beni sevdiğini söylerken bendeki özellikleri seviyordu aslında. Hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildi. Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştı. Güzel bir yüzü severken, onun karşısında hayran olurken hayran olunan o güzelliği yaratan değil miydi aslında? Bir insandaki yeteneği överken, hayran olurken hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp bitmişti.
Bütün sevgiler, Yaratıcının yaratıklarda yansıyan güzel özelliklerine idi aslında. Sevgi de Yaratıcının verdiği bir ihsandı. O’na aitti. Kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermişti. Bu açıdan hayatta her an sınanıyorduk. Her ilgi, her sevgi, verilen herşey, alınan herşey bir sınamaydı. Sabahın şafağı bir
sınama. Gecenin karanlığı bir sınama. Kucağımıza konan her çocuk bir sınama. Her musibet, her dert, her tasa bir sınama. Yüreğimize konan her sevgi bir sınama. Her öfke bir sınama. Bize duyalan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı. Sevmeye vesile her ne var ise, O’nun yaratmasıydı. Ama bunu nefsimiz
kendine maletmek istiyordu. İnsanlar sevgiyi O’nun elinden alıp kendilerine maletmek isterler. Haince onu tüketmek, kullanmak, kendi duygusal çıkarları için sömürmek isterler. Bunu başkaları için kullandıkları "Seni seviyorum" tuzağı altında yaparlar. Bunu senin tarafından sevilmek istiyorum adı altında yaparlar.
Yaratıcının onlara kendini sevmek için verdiği sevgiyi sahiplenirler ve kendileri için kullanırlar. Kendilerini değerli hissetmek için. Özel biriyim duygusunu tatmak için. Benlik duygusunu şişirmek için.
İnsanlar "Seni seviyorum" derken sonsuz bir ömrü istiyorlar bizden. Sonsuz bir ömrü elimizden almak istiyorlar. Hayatımızı kendileri için feda etmemimizi bekliyorlar. Veya bizler başkalarına "Seni seviyorum" derken, başkalarının sonsuz ömürlerini istiyor; hayatlarını bizim için feda etmelerini istiyoruz. Aslında
bizden istenilen, bizim sonsuz hayatımız. Sevgiler bir insana harcanamayacak kadar sonsuz ve büyük. Sonsuz ve sınırsız. Bizi Yaratıcı dışında kim sonsuz sevebilir? Biz Yaratıcı dışında kimi sonsuz sevebiliriz? Yaratıcı adına sevme dışında gerçek bir sevgiden bahsetmek mümkün mü? Kim Yaratıcı dışında ‘herşey’imiz olabilir, her istediğimizi verebilir? Kim O’nun dışında bize sonsuz merhamet edebilir? Kim O’nun dışında bizi tanıyabilir ve anlayabilir, değer verebilir? Kim O’ndan başka bizim için neyin en iyi olduğunu en iyi bilebilir?
Kim O’ndan başka bizim için en iyi olanı bildiği gibi, bunu irade edip yapmak ister?
Sevmeler, ancak O’na yönelirse masumdur.
Ağaç yaşken de, kuruyken de...
Yazar: M.Ulusoy
"EĞER SENDEN yüz çevirecek olurlarsa, de ki: ALLAH bana yeter." -Tevbe, 9:129
"Biz insanları her zaman sınarız." -Mü’minûn, 23:30
BÜYÜLÜ AŞKLAR PEŞİNDE koşuyordum. Aşkın sihri içinde kaybolup gitmek, erimek, yok olmak istiyordum.
‘Bir insan’ı saatlerce düşünmenin, onu dünyamın içine alıp orada hep canlı tutmanın aşkıyla yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığıma katmaya çabalıyordum. Bir kere yetmiyordu. Yaşam boyu zihnimde ve hayallerimde
kimbilir kaç aşk yaşadım, kaç kişiyi sevmeyi hayal ettim, kaç kişi için sanal dünyalar kurdum, kurduklarımı yıktım, yıkıntıların altında kaldım. Kurgular sınırsızdı. Zihin alabildiğine kurgular kurguluyor, insanın kalbi sevgiye
hiç doymuyor, hiç "Beni daha çok sevme ne olur" demiyor, hep ‘daha çok’un peşinde oluyordu. Sevgi dur-durak bilmiyordu. Peşi sıra sürüklüyor, dünyanın ve dünyamın rengini belirliyordu.
Aşık olunmanın büyülü havası çok çekiciydi. Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandı. Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutunduğum bir daldı. Kendi başına olduğumu anladığım an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerime çöküyor, yaşamak için bir neden kalmıyordu. Sancıları kesen ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdi aşk. Sebeb-i hayat olmadan yaşamak imkânsızdı. İşte o an aşk imdada yetişiyordu. Yaşamda birisi olsun isteniyordu. Yalnızca ve yalnızca ona "Düşlerimde sen varsın. Dünyamda tek olan sensin" diyebileceğimiz
biri. O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde kalbimiz çarpsın, heyecanımız ortaya çıksın. Ona özel biri olduğunu hissettirmek isterdim. "Yalnız senden etkileniyorum. Sana hissettiğim duygular çok özel"
diyebileceğim; ondan da "Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular hissediyorum" sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum. Yalnızca benim dünyama ait olacak biri. Bunu söylediğimde dünya değişiyordu.
Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor, renkleniyordu. Biliyordunuz ki şimdi o sizi düşünüyor. Onun zihninde siz varsınız. O size bağlı. Size değer veriyor. Yaşamı için bir anlam ifade ediyordunuz. İçinizde hisssettiğiniz ‘hiçlik’ silinip
gidiyordu. Varlığınız tanınıyor, biliniyor, değerli bulunuyordu. Artık vardınız.
Birisi bana âşık olduğunu söylediğinde âşık olan ve olunan kişiyi kıskanır, olan ve olunan olmak isterdim. Bana hayatı ele geçirmiş biri gibi gelirdi bu insanlar. Yokluğun önü kesilmiş, hiçliğin önemi kalmamış, tutunacak bir dal bulunmuştu.
Ben ise boşluğun içinde yol alıp giden biri gibiydim.
Artık sevilen ve sevenleri kıskanmıyorum. Bu ne karşılıksız aşklarımdan, ne de terkedilip gitmelerden. Birinci elden dinlediğim yüzlerce aşk hikâyesinden. Eğer aşk kendi başına insana mutluluk ve huzur getirseydi, gezegen yüzeyinden
acı, elem, keder silinir giderdi. Ben bunun tersini gördüm. Aşkı, âşık oldukları için acı çeken yüzlerce insanın kendisinden dinledim Yüzlerce kişi aşk hikâyelerinin acıyla sonlandığını anlattı hep. Aşk ardından acı bırakıyordu. Bir yerde bir yanlışlık
olmalıydı.
Artık aşka güvenmiyorum. Artık sevilen ve seven insanları kıskanmıyorum. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak yoruyor. Hatta âşık olmak korkutuyor.
Âşık olmanın bir başkasını sevmek olduğunu sanırdım. Aşkla, sevmek ve sevilmekle, yaşamın ağırlığının yok olacağını sanırdım. Ama artık aşka güvenmiyorum. Sevmek ve sevilmenin, âşık olmak ve olunmanın kendisi hayat kadar ağır. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak duygularımıza oturan yorucu bir yük.
Yıllardır sevme ve sevilme çabaları ile yoruldum. Kendi sorunumu kendimde hiç farkedemedim. Sevme ve sevilmede ne hata vardı ki? Sonra bu insanın elinde de değildi. Ben masum bir duygunun peşindeydim. Sevme ve sevilme yanlış
bir duygu olamazdı. Ama niye yanında acıyı taşıyordu? Niye yoruyordu insanı? Niye her zaman istediğinizi elde edemiyordunuz? Masumca sevgiler neden karşılık bulmuyordu? Bulunan karşılıklar neden bir köpüğün ömründen daha kısaydı? Yıllarca kimbilir kaç kere yaşamıştım. Sevmek istediklerim beni sevmemiş, beni sevmek isteyenleri ben sevmemiştim. Ne onları çözebildim, ne de kendimi. Yine de sevgiye olan güvenim hep devam etti.
Sevgiye ve aşka karşı ilk düş kırıklığı bana aşk hikayelerini, sevgilerini anlatan ve ayrılık yaşayan insanları dinledikten sonra oluştu. Sevgilerinin hikâyelerini dinledikçe, gördüm ki, aslında bu benim hikâyemdi. Anlatılan her sözcük, her
cümle ve her vurguda sevgideki çıkmazlarımı gördüm. Sanki benim yerime konuşuyorlardı. Bu onların hikâyesi değildi. Bu ‘bizim’ hikâyemizdi. Bu onların çıkmazı değildi. Bu ‘bizim’ çıkmazımızdı.
Âşık olan birine, aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır. Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim. Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından o can alıcı soruyu sorarım. "Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor?" Verilen cevaplar beni hep şaşırtıyordu. Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu? Bir insan nasıl oluyor da karşıdakini böylesine yüceltebiliyordu. Ve ben nasıl olmuştu da bunların benzerini yaşamıştım.
Cevaplar şöyle başlıyordu: "O benim herşeyim"di. "Onsuz yapamayacağım. O yaşamımdaki tek destekti. Yaşamım onunla anlam kazanıyordu. Onu kaybettikten sonra herşeyimi kaybettim. Dünyada sahip olduğum hiçbir şey kalmadı. Kendimi tek başıma hissediyorum. Issız bir evrende yaşıyorum. Yaşıyorum da denemez aslında. Çünkü yaşamımın anlamı elimden alındı."
Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda herşeyim, onsuzluk, anlam kelimeleri zihnimde uçuşur durur. "Herşeyimdi." Şaşırtıcı bir ifade. Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. "Onsuz yapamam." Bir yalanı ifade etmiyor muydu bu cümle? Onunla mı dünyaya gelmiştik?. Varlığımızı yokluğun karanlığından varlık âlemine taşıyan o muydu? "Hayatımın anlamı kalmadı" ise anlamsız bir cümleydi. Varoluşumuza katkısı olmayan bir insan, nasıl hayatın anlamı olabilirdi?. Bunlar hayatım boyu yaptığım sevgi yanlışlarıydı. Bu tanımlamalar insan üstü tanımlamalardı. Hiçbirimiz bu yükü kaldıramazdık. Ne hiçbir şey herşeyimiz olabilir, ne bir şeyin herşeyi olabilirdik .
Verilen cevaplar benim cevaplarımdı. Yıllardır kendi cevabımın da bu olduğunu hiç farketmeden yaşamıştım. Yıllardır yalanlarla yaşamıştım. Sevdiğimi söylerken sevdiğimi ve sevgimi kullanmıştım. Beni sevdiğini söyleyenler, beni ve sevgilerini kullanmışlardı aslında. Birbirimize neler söylememiş, neler yazmamıştık. İnanmadığımız şeyleri ekleyerek.Hissetmediğimiz şeyleri ekleyerek. Bir hissediyorsak on yazıyorduk. Onu etkilemeye çalışıyorduk. Ve onun tarafından
böylelikle etkilenmek istiyorduk. Onu kendimize bağlamaya uğraşıyorduk. Onun bize tapınmasını bekliyorduk. Biz olmadan yapamasın diyerek. Sevgiyi kullanıyordum. Hayran bırakılmak için, "Sana hayranım" diyordum. Yalan!
Aslında, "Bana hayran ol ne olur" demeye geliyordu sözlerim..
Bunlar masum olmayan sevmelerdi. Çünkü sevginin etrafını yalanlar örüyordu. Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk. Çünkü ihtimaldir ki, o da bizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk.
Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için "Sen hayatımdaki en anlamlı şeysin. Sen beni hayata bağlayansın. Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak. Sen benim herşeyimsin" demesi narsizmimizi okşuyordu. Benliğimiz bundan çok hoşnut kalıyor, sanki tapınılmak hoşumuza gidiyordu. Bir ikonun önünde diz çökülmesi gibi, önümüzde diz çökülmesi hoşumuza gidiyordu. İşte burada yalan söylüyorduk. Seviyoruz derken sevgiyi kullanıyorduk. Hayır, tapınılmak istemek gibi birşeydi bu. Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmede etkili olmadığımız bir varlığın nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki?
Tüm çabalarım, tüm çabalarımız "Bana değerli olduğumu hissettir" mesajı taşıyordu. "Ona değer verdim, çünkü bu, o insandan değer bulma arayışımdı." Bir hastamın yaptığı bu itirafı hayatımda hiç yapamadım. Ben habire "Seni seviyorum" yalanını söylüyordum. Ya da "Sana değer veriyorum" yalanı ile avunuyor ve avutuyordum.
Bir hastam vardı. Babası ölünce bana gelmişti. Onu çok sevdiğini anlatıyordu. Onun hayatındaki değerinden söz ediyor, acısını dile getiriyordu. Konuşmasının bir yerinde ona çok kızdığını söyledi. "Tam ona ihtiyacım olduğu bir dönemde bizi bırakıp gitti" dedi. Ona olan acıma hissim gitmişti. Sevgideki yalancılık bir başka
şekilde kendini gösteriyordu. "Bizi bırakıp gitti"de bir menfaatçılık vardı. Sanki ölmek onun elinde imiş, zamanını o belirleyebilirmiş gibi. Ölen baba umurunda bile değildi. Baba öldüğü için belki de mutluydu, huzurluydu. Dünyanın zorluklarından kurtulmuş, ruhu bedeninin ağırlığından sıyrılmıştı. Nefsin özelliği
olsa gerekti. Önce kendini düşünüyordu. İrkilmiştim. Sevilmeye olan inancım bir kere daha darbe almıştı. Burada kalmadım. Bunu kendime uyarlamalıydım.
Hayatta en çok ilişki halinde olduğum, en çok zamanımı beraber geçirdiğim hastalarımı düşündüm. Onlar tarafından sevildiğimi, değer verildiğimi, saygı gördüğümü, onlar için birşey ifade ettiğimi biliyordum. Onlara elimden geleni yapıyor, mesleği en iyi şekilde icra etmek için uğraşıp duruyordum. Bu uğraşılarımın farkına onlar da varıyor ve bunu takdir ediyorlardı. Bir gün bir sınama yapmaya karar verdim. Ama bu sınamadan onların haberi olmayacaktı. Kendimi bir an için ölmüş olarak hayal ettim. Bir tabutun içindeyim. Oradan alınıp mezara götürülüyorum. Yalnızım. Yanımda kimse yok. Üzerime toprak örtülüyor. Sorgu melekleri geliyor. Sorularını soruyorlar. Yardım alacağım, danışacağım hiç kimsem yok. Nasıl doğmuşsam, öylesine yalnızım. Beni seven insanlar cenazeme gelmiş. Hastalarım üzgün ve mutsuz. Çoğunun zihnindeki düşünce "Bizi bırakıp gittin doktor. Biz şimdi ne yapacağız?" Beni düşünen yoktu. Kabirde ne yaptığımı, sorgu
meleklerine ne cevap verdiğimi merak eden de olmayacaktı. Bunu merak edecekler on-onbeş kişiyi aşmayacaktı. Gerisi kendini düşünecek ve yalnız bırakıldıklarına hayıflanacaklardı.
Yıkıldım. Sevgi üzerime çöktü. Sevgi ile kurguladıklarımın yıkıntıları üzerime çöktü. Sevilen ben değildim. İnsanlar önce kendi nefislerini seviyorlardı. Kendileri için seviyorlardı. Kendi menfaatleri için. Artık sınanmamış sevgilere güvenmiyordum.
Birisini sevdiğimi anladığımda onu sevmediğimi anlamam ilk düş kırıklığımdı. Birisi tarafından sevildiğimde sevilenin ben olmadığını anlamam ikinci düş kırıklığı olmuştu. Sevdiğim şeyleri severken, ondaki özellikleri seviyordum. Güzelliği seviyordum, ondaki meziyetleri, yetenekleri, kemali, iyiliği, ihsanı, cömertliği
seviyordum. Birisi beni sevdiğini söylerken bendeki özellikleri seviyordu aslında. Hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildi. Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştı. Güzel bir yüzü severken, onun karşısında hayran olurken hayran olunan o güzelliği yaratan değil miydi aslında? Bir insandaki yeteneği överken, hayran olurken hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp bitmişti.
Bütün sevgiler, Yaratıcının yaratıklarda yansıyan güzel özelliklerine idi aslında. Sevgi de Yaratıcının verdiği bir ihsandı. O’na aitti. Kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermişti. Bu açıdan hayatta her an sınanıyorduk. Her ilgi, her sevgi, verilen herşey, alınan herşey bir sınamaydı. Sabahın şafağı bir
sınama. Gecenin karanlığı bir sınama. Kucağımıza konan her çocuk bir sınama. Her musibet, her dert, her tasa bir sınama. Yüreğimize konan her sevgi bir sınama. Her öfke bir sınama. Bize duyalan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı. Sevmeye vesile her ne var ise, O’nun yaratmasıydı. Ama bunu nefsimiz
kendine maletmek istiyordu. İnsanlar sevgiyi O’nun elinden alıp kendilerine maletmek isterler. Haince onu tüketmek, kullanmak, kendi duygusal çıkarları için sömürmek isterler. Bunu başkaları için kullandıkları "Seni seviyorum" tuzağı altında yaparlar. Bunu senin tarafından sevilmek istiyorum adı altında yaparlar.
Yaratıcının onlara kendini sevmek için verdiği sevgiyi sahiplenirler ve kendileri için kullanırlar. Kendilerini değerli hissetmek için. Özel biriyim duygusunu tatmak için. Benlik duygusunu şişirmek için.
İnsanlar "Seni seviyorum" derken sonsuz bir ömrü istiyorlar bizden. Sonsuz bir ömrü elimizden almak istiyorlar. Hayatımızı kendileri için feda etmemimizi bekliyorlar. Veya bizler başkalarına "Seni seviyorum" derken, başkalarının sonsuz ömürlerini istiyor; hayatlarını bizim için feda etmelerini istiyoruz. Aslında
bizden istenilen, bizim sonsuz hayatımız. Sevgiler bir insana harcanamayacak kadar sonsuz ve büyük. Sonsuz ve sınırsız. Bizi Yaratıcı dışında kim sonsuz sevebilir? Biz Yaratıcı dışında kimi sonsuz sevebiliriz? Yaratıcı adına sevme dışında gerçek bir sevgiden bahsetmek mümkün mü? Kim Yaratıcı dışında ‘herşey’imiz olabilir, her istediğimizi verebilir? Kim O’nun dışında bize sonsuz merhamet edebilir? Kim O’nun dışında bizi tanıyabilir ve anlayabilir, değer verebilir? Kim O’ndan başka bizim için neyin en iyi olduğunu en iyi bilebilir?
Kim O’ndan başka bizim için en iyi olanı bildiği gibi, bunu irade edip yapmak ister?
Sevmeler, ancak O’na yönelirse masumdur.
Ağaç yaşken de, kuruyken de...
Yazar: M.Ulusoy
Liderlik ve dost kazanma üzerine bir kaç not
Hemen çözülebilecek olanlar hariç sorunları askıya al.
İşleri önem sırasına koy.
Karar verebilecek durumdaysan problemi çöz.
Organize etmeyi, yetki devretmeyi öğren.
Yorulmamanın sırrı; gevşemek, rahatlamak.
Seni yoran çalışmak değil, kaygı, işlerin bozulması,
hayal kırıklığı, can sıkıntısı ... Önemli Biri olma duygusu ...
Can sıkıntısını yen, kendinle, arkadaşlarınla yarış ama kapışma
Eleştirme, kınama, şikayet etme.
İnsanların hatalarını yüzüne vurma, konuşmayı
kısaltmak uğruna kırıcı konuşma. Gerçek bir lider
kimsenin hatasını yüzüne vurmaz.
Takdir et, başarısızlıklar ardından bile övgüye
değer şeyler çıkart. Bunları dürüstçe ve içten yap.
Birine bir şey yaptırmak için yasaklama yada kendi
istek/ihtiyaçlarını önplana çıkarmak işe yaramaz.
Onun ilgi ve ihtiyaçlarını kullan. Konuyu
İlgisini çekecek kadar coşkulu bir şekilde aktar.
Başkalarının sizi sevmesini istiyorsanız, içtenlikle ilgilenin.
Karşısındaki kişiye önemli biri olduğunu hissettirin
ve bunu içtenlikle yapın. İnsanlara kendilerinden bahsedin.
Başkalarının görüşlerine saygı duy. Asla yanıldıklarını
yüzlerine çarpma. Diplomatik ol.
Öfkelenme Dostça davran.
Konuşmaya ters başlamak peşinden tersliği getirir. Konuşmaya
karşındakine evet dedirtecek bir şekilde başla.
Bırakın karşınızdaki kişi fikirlerin kendisinden çıktığını sansın.
Tanımadığınız biriyle karşılaştığınızda en doğru tutum onun samimi
dürüst borcuna sadık biri olduğunu düşünmektir.
Kişilerin hassas oldukları konulara değinin.
"Ama" samimi değil olumlu kelimelerle dolaylı yoldan eleştir.
Karşınızdakini eleştirmeden önce kendinizi gözden geçirin. İyi bir
lider kendi ilkelerine uyar.
Akıllı bir yönetici emir vermek yerine sorular sorar.
İşleri önem sırasına koy.
Karar verebilecek durumdaysan problemi çöz.
Organize etmeyi, yetki devretmeyi öğren.
Yorulmamanın sırrı; gevşemek, rahatlamak.
Seni yoran çalışmak değil, kaygı, işlerin bozulması,
hayal kırıklığı, can sıkıntısı ... Önemli Biri olma duygusu ...
Can sıkıntısını yen, kendinle, arkadaşlarınla yarış ama kapışma
Eleştirme, kınama, şikayet etme.
İnsanların hatalarını yüzüne vurma, konuşmayı
kısaltmak uğruna kırıcı konuşma. Gerçek bir lider
kimsenin hatasını yüzüne vurmaz.
Takdir et, başarısızlıklar ardından bile övgüye
değer şeyler çıkart. Bunları dürüstçe ve içten yap.
Birine bir şey yaptırmak için yasaklama yada kendi
istek/ihtiyaçlarını önplana çıkarmak işe yaramaz.
Onun ilgi ve ihtiyaçlarını kullan. Konuyu
İlgisini çekecek kadar coşkulu bir şekilde aktar.
Başkalarının sizi sevmesini istiyorsanız, içtenlikle ilgilenin.
Karşısındaki kişiye önemli biri olduğunu hissettirin
ve bunu içtenlikle yapın. İnsanlara kendilerinden bahsedin.
Başkalarının görüşlerine saygı duy. Asla yanıldıklarını
yüzlerine çarpma. Diplomatik ol.
Öfkelenme Dostça davran.
Konuşmaya ters başlamak peşinden tersliği getirir. Konuşmaya
karşındakine evet dedirtecek bir şekilde başla.
Bırakın karşınızdaki kişi fikirlerin kendisinden çıktığını sansın.
Tanımadığınız biriyle karşılaştığınızda en doğru tutum onun samimi
dürüst borcuna sadık biri olduğunu düşünmektir.
Kişilerin hassas oldukları konulara değinin.
"Ama" samimi değil olumlu kelimelerle dolaylı yoldan eleştir.
Karşınızdakini eleştirmeden önce kendinizi gözden geçirin. İyi bir
lider kendi ilkelerine uyar.
Akıllı bir yönetici emir vermek yerine sorular sorar.
Leyla'yı Bulmak
Hilkatin ibret ve hikmetlerine müstağrak kılar Leyla seneler sonra Mecnun' un yanına gelir, Mecnun onunla alakalanmaz Leyla:
"-Benim için çöllere düşen sen değil miydin?" der.
Mecnun: "izafî ve gölge olan Leyla aradan çıktı ve eridi "diye karşılık verir.
Mecnun' un hayatının gayesi olan Leyla, ilahî muhabbete bir basamak teşkil etmiştir. Mecnun, hakîkatini aradığı ilahî muhabbet aleminde yerini bulunca, hayatındaki Leyla'nın rolü bitmiştir.
Mesnevi hikayelerinde geçen Leyla, sonunda ilahî muhabbete dönen ve kişiliğini Hakk' la aynileştiren ilahî aşkın sembolüdür. Diğer bir ifadeyle Leyla, gönülleri mecnun eden, fizikî iradeyi sıfırlandıran ilahî bir aşk ufkudur. Bu bakımdan Leyla'lar ile başlayan muhabbet macerası Mevla'da sükun bulur.
Leyla nihayet sıradan bir insandır. Aşığını adı Kays iken Mecnun (deli) olarak dillere destan eder. Fakat o ma'şuk, Leyla değil de, Kainatın varlık sebebi ve ALLAH (c.c.)'ın "habibim" hitabına mazhar bir varlık olursa kim bilir aşık ne hale gelir.
"-Benim için çöllere düşen sen değil miydin?" der.
Mecnun: "izafî ve gölge olan Leyla aradan çıktı ve eridi "diye karşılık verir.
Mecnun' un hayatının gayesi olan Leyla, ilahî muhabbete bir basamak teşkil etmiştir. Mecnun, hakîkatini aradığı ilahî muhabbet aleminde yerini bulunca, hayatındaki Leyla'nın rolü bitmiştir.
Mesnevi hikayelerinde geçen Leyla, sonunda ilahî muhabbete dönen ve kişiliğini Hakk' la aynileştiren ilahî aşkın sembolüdür. Diğer bir ifadeyle Leyla, gönülleri mecnun eden, fizikî iradeyi sıfırlandıran ilahî bir aşk ufkudur. Bu bakımdan Leyla'lar ile başlayan muhabbet macerası Mevla'da sükun bulur.
Leyla nihayet sıradan bir insandır. Aşığını adı Kays iken Mecnun (deli) olarak dillere destan eder. Fakat o ma'şuk, Leyla değil de, Kainatın varlık sebebi ve ALLAH (c.c.)'ın "habibim" hitabına mazhar bir varlık olursa kim bilir aşık ne hale gelir.
Leylayı İncitirsin
Leyla'yı incitirsin
Bir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor "Damardan kan almak gerek'" diyerek Mecnun' un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır;
"-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan. "
Doktor Mecnun'a
"-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?" diye sorar.
Mecnun'un cevabı şu olur;
"-Ben neşterden korkmuyorum. Benim vücudum, varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu yararken Leyla'yı incitirsin, işte ben bundan korkuyorum."
Bir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor "Damardan kan almak gerek'" diyerek Mecnun' un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır;
"-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan. "
Doktor Mecnun'a
"-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?" diye sorar.
Mecnun'un cevabı şu olur;
"-Ben neşterden korkmuyorum. Benim vücudum, varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu yararken Leyla'yı incitirsin, işte ben bundan korkuyorum."
Sokrates'in Üçlü Filtre Sistemi
Sokrates’in 3’lü filtre sistemi, kendisiyle konuşmaya gelenleri değerlendirip öyle konuşuyormuş. Buyrun sizde bir bakın nasıl bir filtrelemeymiş ...
Bir gün tanıdığı büyük bir filozofa rastladı ve filozof dedi ki:
"Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?"
"Bir dakika bekle." diye cevap verdi Sokrates.
"Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna Üçlü Filtre Testi deniliyor."
"Üçlü Filtre?"
"Doğru," diye devam etti Sokrates. "Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir."
Birinci filtre: Gerçek Filtresi
"Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?"
"Hayır," dedi adam. "Aslında bunu sadece duydum ve ...."
"Tamam," dedi Sokrat. "Öyleyse , sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim."
İkinci Filtre: İyilik Filtresi
"Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey, iyi bir şey mi?"
"Hayır, tam tersi..."
"Öyleyse," diye devam etti Sokrat. "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı."
Üçüncü Filtre: İşe Yararlılık Filtresi
"Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?"
"Hayır, gerçekten değil."
"İyi," diye tamamladı Sokrates.
"Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar ya da faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"
Bir gün tanıdığı büyük bir filozofa rastladı ve filozof dedi ki:
"Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?"
"Bir dakika bekle." diye cevap verdi Sokrates.
"Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna Üçlü Filtre Testi deniliyor."
"Üçlü Filtre?"
"Doğru," diye devam etti Sokrates. "Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir."
Birinci filtre: Gerçek Filtresi
"Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?"
"Hayır," dedi adam. "Aslında bunu sadece duydum ve ...."
"Tamam," dedi Sokrat. "Öyleyse , sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim."
İkinci Filtre: İyilik Filtresi
"Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey, iyi bir şey mi?"
"Hayır, tam tersi..."
"Öyleyse," diye devam etti Sokrat. "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı."
Üçüncü Filtre: İşe Yararlılık Filtresi
"Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?"
"Hayır, gerçekten değil."
"İyi," diye tamamladı Sokrates.
"Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar ya da faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)